Esma'ül Hüsna
Blogda Arama
Sözün Özü
Son Eklenenler
Hemen izle
- Ebu Said
-
Ebu Said - İyimserliğin İnsan Hayatındaki Önemi -
Ebu Said - İyi Zannetmek -
Ebu Said - Dinler arası Diyalog nasıl olmalı -
Ebu Said - Kur'an Öğüt Alınsın Diye Kolaylaştırılmıştır -
Ebu Said - İslam'ın Doğruları Cemaatlerin Yanlışları -
Ebu Said - Ramazan Ayı Hakkında Soru-Cevap -
Ebu Said - Aile Hukuku -
Ebu Said - Ehli Sünnetin Akidesi -
Ebu Said - Karamürsel İnsan ve Kalp -
Ebu Said - Karamürsel Soru-Cevap -
Ebu Said - Resule İman -
Ebu Said - Allah için sevmek -
Anne-babaların çocukları üzerindeki hak ve sorumlulukları 1 -
Anne-babaların çocukları üzerindeki hak ve sorumlulukları 2 -
Tasavvuf hakkında sorular -
Tasavvuf ehli ile ilişkiler nasıl olmalı? -
Ebu Said - Tasavvuf İslam’ın neresinde? 1 -
Ebu Said - Tasavvuf İslam’ın neresinde? 2 -
Ebu Said Hoca - Şefaat - Elsdorf Almanya Semineri -
Çocuk Terbiyesi -
Ebu Said Hoca - Nur Suresi 55. Ayet Bölüm 1 -
Ebu Said Hoca - Nur Suresi 55. Ayet Bölüm 2 -
İslami bir topluluğun inşası nasıl olur? -
Biz Seni Alemlere Rahmet olarak Gönderdik 2 -
Biz Seni Alemlere Rahmet olarak Gönderdik 1 -
Ebu Said Hoca - Çocuk Eğitimi 1 -
Ebu Said Hoca - Çocuk Eğitimi 2 -
Ebu Said Hoca - Eğitim ve Terbiye 1 -
Ebu Said Hoca - Eğitim ve Terbiye 2 -
Ebu said hoca Cennete nasıl gidilir -
Ebu Said Hoca Kibir Ve Etkileri -
Ebu Said Soru Cevap -
Ebu Said Hoca Doğru Müslümanlık 2 -
Ebu Said Hoca Doğru Müslümanlık 1 -
Ebu Said Kulluk Bölüm 4 -
Ebu Said Kulluk Bölüm 3 -
Ebu Said Kulluk Bölüm 2 -
Ebu Said Kulluk Bölüm 1 -
Ebu Said Hoca Cemaat Ve Fırkacılık -
Ebu Said Hoca Allah Sevgisi -
Ebu Said İnsanlığın Müşterek Değerleri Böl 7 -
Ebu Said İnsanlığın Müşterek Değerleri Böl 6 -
Ebu Said İnsanlığın Müşterek Değerleri Böl 5 -
Ebu Said İnsanlığın Müşterek Değerleri Böl 4 -
Ebu Said İnsanlığın Müşterek Değerleri Böl 3 -
Ebu Said İnsanlığın Müşterek Değerleri Böl 2 -
Ebu Said İnsanlığın Müşterek Değerleri Böl 1
-
- Ebu Emre
- Ebu Enes
-
Ebu Enes - Hilm ve Öfke -
Ebu Enes - Selefilik nedir? -
Ebu Enes - Çocuklarımızı geleceğe nasıl hazırlamalıyız? 1 -
Ebu Enes - Çocuklarımızı geleceğe nasıl hazırlamalıyız? 2 -
Ebu Enes - Davetin Önemi 1 -
Ebu Enes - Davetin Önemi 2 -
Ebu Enes - Davetin Önemi 3 -
Ebu Enes - Senin evin sana emanet 1 -
Ebu Enes - Senin evin sana emanet 2 -
Ebu Enes - Teberrük -
Ebu Enes - Avrupada İslam Düşmanlığı -
Ebu Enes - Erkekleşen Kadınlar -
Ebu Enes - Amellerde Süreklilik 1. Bölüm -
Ebu Enes - Amellerde Süreklilik 2. Bölüm -
Ebu Enes Tembellik -
Ebu Enes - Sahabenin Örnekliği -
Ebu Enes Hoca - Kalp Hastalıklarının Tedavisi -
Ebu Enes Hoca - Aile Içi Sorunların Çözümü 1 -
Ebu Enes Hoca - Aile Içi Sorunların Çözümü 2 -
Ebu Enes Hoca - Ramazan Ayına Veda -
Ebu Enes Hoca Bidat 1 -
Ebu Enes Hoca Bidat 2 -
Ebu Enes Dinim İçin Ne Yapabilirim Bölüm 3 -
Ebu Enes Dinim İçin Ne Yapabilirim Bölüm 2 -
Ebu Enes Dinim İçin Ne Yapabilirim Bölüm 1 -
Ebu Enes Yaratılış Gayesi Bölüm 2 -
Ebu Enes Yaratılış Gayesi Bölüm 1 -
Ebu Enes Gerçek Ehli Sünnet Soru Cevap -
Ebu Enes İslamda Kardeşlik Böl. 4 -
Ebu Enes İslamda Kardeşlik Böl. 3 -
Ebu Enes İslamda Kardeşlik Böl. 2 -
Ebu Enes İslamda Kardeşlik Böl. 1 -
Ebu Enes Munazarada Kurallar 3 -
Ebu Enes Munazarada Kurallar 2 -
Ebu Enes Munazarada Kurallar 1 -
Ebu Enes Ahirete Iman 5 -
Ebu Enes Ahirete Iman 4 -
Ebu Enes Ahirete Iman 3 -
Ebu Enes Ahirete Iman 2 -
Ebu Enes Ahirete Iman 1 -
Ebu Enes Düşüncenin Eğitimi
-
- Ebu Erva
-
Düşünce Özgürlüğü -
Kalbin Islahı 1 -
Kalbin Islahı 2 -
Kalbin Islahı 3 -
Gıybet 1 -
Gıybet 2 -
Hased 1 -
Hased 2 -
Ashabul Uhdud Ve Iman Dersleri 1 -
Ashabul Uhdud Ve Iman Dersleri 2 -
Ashabul Uhdud Ve Iman Dersleri 3 -
Ashabul Uhdud Ve Iman Dersleri 4 -
Davette ahlakın önemi 1 -
Davette ahlakın önemi 2 -
Davette ahlakın önemi 3 -
Davette ahlakın önemi 4 -
Namazda Huşu 1 -
Namazda Huşu 2 -
En İdeal Müslüman Nasıl Olunur 1 -
En İdeal Müslüman Nasıl Olunur 2
-
- Ebu Adem
- Ebu Alia
- Ebu Ömer
- Necmi Sarı
- Hüseyin Cinisli
- Ebu Hamza
- İsmail Kılıç
- Talha Bekret
- Abdullah Dündar
- Harun Yıldırım
- Feyzullah Birışık
- Ubeydullah Arslan
- Abdurrahman Kutluay
- Abdulkadir Gursever
- Abdulazîz b. Abdillah b. Bâz
-
Kan Vermek Orucu Bozar mı? -
Oruçlu İken Unutarak Yeme-İçmenin Hükmü Nedir? -
Namaz Kılmayan Birisine Oruç Tutması Emredilir mi? -
Kibirlenme Kasdı Olmaksızın İsbalin Hükmü Nedir? -
Makina ile Fotoğraf Çekmenin Hükmü Nedir? -
Bid'at-i Hasene var mıdır? -
Abdest Esnasında Konuşmak Abdesti Bozar mı? -
Cuma Namazından Başka Namaz Kılmayan Kişinin Hükmü Nedir? -
Humeyniciler Rafizi midir? -
Kıyametin Alametleri Nelerdir? -
Cuma Namazından Sonra Kılınan Zuhri Ahir Namazı Bid'at midir? -
Ölülere Kur'an Okumanın Hükmü Nedir? -
Namazda İstirahat Oturuşu Nasıl Yapılır?
-
- Salih b.Fevzan el-Fevzan
-
Anne ve Baba Hakları -
Kafir ile Müşrik Arasındaki Fark Nedir? -
İdarecileri Tekfir Edenlerin Durumu Nedir? -
Deve Eti Yedikten Sonra Abdest Alınır mı? -
Namaz Kıldıktan Sonra Elbisesinde Kan Görenin Namazı Sahih midir? -
Fıtır Zekatı Nakit Olarak Verilir mi? -
İmam Secdede İken Namaza Yetişen Kimse Ne Yapar? -
Kutsal Emanetlerin Türkiyede Olduğu Doğru mudur? -
Yahudi ve Hristiyan kardeşlerimiz" sözünü söyleyen kişinin hükmü nedir? -
Kabirleri Mescid Edinmek ve Nebi Aleyhisselamın Mescidinin Durumu
-
- Muhammed b. Sâlih el-'Useymîn
- Nâsıruddîn el-Elbânî
- Tacuddin el-Bayburdi
Hemen dinle
- Ebu Said
-
Tevhid -
Tekfir -
Takva -
Sünnet üzerine -
Kuran’ı anlamada usul -
Kul ve Kulluk -
İsim ve Sıfat Tevhidi -
İmanın cüzleri -
İman ve Tevhid 4 -
İman ve Tevhid 3 -
İman ve Tevhid 2 -
İman ve Tevhid 1 -
Davette metod -
Bakara Suresi ayet 21-22 -
Az vaktin değeri -
Sosyal yaşantımızda anne ve babanın yeri 2 -
Sosyal yaşantımızda anne ve babanın yeri 1 -
İslam dairesinde Müslümanlar ile ilişkilerimiz -
Ebu Said el-Yarbuzi - Aile hukuku -
Ebu Said el-Yarbuzi - Davet -
Ebu Said el-Yarbuzi - İslam davetti ve Hakkaniyet -
Ebu Said el-Yarbuzi - Davette öncelik ve tedricil -
Ebu Said el-Yarbuzi - Küçülen dünyada İslam -
Ebu Said el-Yarbuzi - Hukukun üstünlüğü -
Ebu Said el-Yarbuzi - Dua Sabır Tevekkül
-
- Ebu Emre
-
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 1 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 2 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 3 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 4 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 5 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 6 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 7 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 8 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 9 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 10 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 11 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 12 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 13 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 14 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 15 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 16 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 17 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 18 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 19 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 20 -
Ebu Emre - Tahavi Akide Dersleri 21
-
- Ebu Enes
- İsmail Kılıç
- Hüseyin Cinisli
- Abdulkadir Gürsever
- Abdurrahman Kutluay
-
Abdurrahman Kutluay - Müslümanın hayatında ciddiye -
Abdurrahman Kutluay - Müslümanın hayatında ciddiye -
Abdurrahman Kutluay - Deccal hakkında -
Abdurrahman Kutluay - İsa a.s. hakkında -
Abdurrahman Kutluay - Mehdi hakkında -
Abdurrahman Kutluay - Patlatmalar 3 -
Abdurrahman Kutluay - Patlatmalar 2 -
Abdurrahman Kutluay - Patlatmalar 1
-
- Tacuddin el-Bayburdi
-
İzmir soru-cevap 3 -
İzmir soru-cevap 2 -
İzmir soru-cevap 1 -
Zikrin mana ve mahiyeti -
Yardım ve Dua konusu -
Yalanın zemmi -
Vehen nedir ya Rasulullah ? -
Uyanık ol ey gafil insan -
Ümmetin ihtilafı rahmet midir? -
Tevhidin mütalaası -
Tevhidin mana ve mahiyeti -
Tevhide münafi olan şeyler -
Tevessül ve vesile -
Tasavvufun yanlışları -
Tasavvuf soru cevap -
Taklit ile ittiba arasındaki fark -
Sihir ve büyü -
Sigara tevessül namaz -
Selefin yolu kurtuluş yoludur 2 -
Selefin yolu kurtuluş yoludur -
Şefaat -
Secdelerde elleri kaldırma -
Şarkı türkü ve çalgı aletlerinn fitnesi -
Sahih hadis -
Sahabenin Sünnete karşı tutumları -
Sahabe söz ve uygulamasının dindeki yeri -
Sağlıklı bir Kuran anlayışı için kurallar -
Sağlıklı bir din yaşamanın yolları -
Sağlıklı münazara için kurallar -
Rızık talebinde mutedil yol -
Rızık endişesinin kulluktaki rolü -
Rahman’ın dostları ile şeytanın dostları ara -
Örnek ve önder Allah Rasulüdür s.a.v. -
Ölüye fayda sağlayacak şeyler -
Ölüm hakikati ve Ahiret -
Ölülere Kuran okunmaz -
Olayların ibret yönü -
Nefisle mücadele -
Namazın kazası olur mu? -
Namazda tadili erkan -
Namazda ne diyoruz -
Namazda huşu -
Müslümanların vahdetine mani olan arızalar -
Müslümanın hanımına karşı koca kimliği -
Müslümanın çocuklarına karşı baba kimliği -
Müslümanın Allah’a karşı kuluk kimliği -
Müslümanın akraba ve komşu hukuku -
Muhkem ve Muteşabih -
Muaheze ilimden sonradır -
Mekkel’i müşriklerin inancı -
La İlahe İllalah’ın kabulünün şartları -
Kuranı anlamada sünnetin yeri 2 -
Kuranı anlamada sünnetin yeri 1 -
Kuranı anlama kuralları -
Kuran abdestsiz okunabilir -
Körü körüne taklidin zemmi -
Kiyamet alametleri -
Kitap Sünnet Ayrılmazlığı -
Karineli emirler -
Kadere iman 3 -
Kadere iman 2 -
Kadere iman 1 -
Kabit azabı -
İslam’ın insanları değerlendirme metodu -
İslam’ın fert ve tolumları değerlendirme met -
İslam’da mücadele ve tebliğ metodu -
İslam’da ticaret ahlakı -
İslam’da bağlılık şahslara değil Kuran ve Sü -
İslam kardeşliği -
İsim ve Sıfat Tevhidi -
İman imtihanı gerektirir -
İman hakikatı -
İman esasları -
İslamı yaşamada sağlıklı kurallar -
İlmin önemi ve ona olan ihtiyaç -
İlim amel etmeyi gerektirir -
İhlas ve samimiyet -
İçtihad konusu -
İbadetlerde orta yol -
İbadetin mana ve mahiyeti -
Heva ve hevese uyma -
Her şey Allah’a ibadet ediyor -
Her küçük büyüğe giden bir yoldur -
Hadislerin kaleme alınma sebebi -
Hadis inkarcılarına reddiye -
Günahların fert ve topluma zararları -
Günahları ortadan kaldıran sebebler -
Gaye ve ona ulaşmada vesileler -
Fıtratı selime -
Fırkayı Naciye -
İyiliği emretmek kötülükten sakındırmak -
el-Vela vel-Bera 2 -
el-Vela vel-Bera 1 -
Dünya hayatı ve onun aldatıcı amilleri -
Davetçide bulunması gereken vasıflar -
Bidatlerin çirkinliği -
Basiretli bir dava adamının ahlakı -
Anne ve babaya karşı evlat kimliği -
Amellerde ihlasın önemi -
Amellerde ihlas ve samimiyetin önemi -
Allah ve Rasulunun sahabeyi tezkiyesi -
Allah yolunda micadeleye mani olan amiller -
Allah yolunda mücadele -
Allah yolunda cihad -
Allah Rasulune s.a.v. itaat -
Allah korkusu
-
- İbn Kesir - Hadislerle Kuran Tefsiri
- 000 Giriş
- 001 Fatiha Suresi 1
- 001 Fatiha Suresi 2
- 002 Bakara Suresi 003
- 002 Bakara Suresi 004
- 002 Bakara Suresi 013
- 002 Bakara Suresi 030
- 002 Bakara Suresi 038
- 002 Bakara Suresi 060
- 002 Bakara Suresi 078
- 002 Bakara Suresi 093
- 002 Bakara Suresi 106
- 002 Bakara Suresi 108
- 002 Bakara Suresi 174
- 002 Bakara Suresi 180
- 002 Bakara Suresi 186
- 002 Bakara Suresi 204
- 002 Bakara Suresi 214
- 002 Bakara Suresi 229
- 002 Bakara Suresi 254
- 002 Bakara Suresi 257
- 002 Bakara Suresi 278
- 003 Ali İmran Suresi 176
- 003 Ali İmran Suresi 156
- 003 Ali İmran Suresi 110
- 003 Ali İmran Suresi 102
- 003 Ali İmran Suresi 093
- 003 Ali İmran Suresi 038
- 003 Ali İmran Suresi 026
- 003 Ali İmran Suresi 001
- 004 Nisa suresi 160
- 004 Nisa suresi 127
- 004 Nisa suresi 094
- 004 Nisa suresi 060
- 004 Nisa suresi 059
- 004 Nisa suresi 047
- 004 Nisa suresi 026
- 004 Nisa suresi 001
- 005 Maide Suresi a
- 005 Maide Suresi b
- 005 Maide Suresi c
- 005 Maide Suresi d
- 005 Maide Suresi e
- 005 Maide Suresi f
- 005 Maide Suresi g
- 006 Enam Suresi a
- 006 Enam Suresi b
- 006 Enam Suresi c
- 006 Enam Suresi d
- 006 Enam Suresi e
- 006 Enam Suresi f
- 006 Enam Suresi g
- 007 Araf Suresi a
- 007 Araf Suresi b
- 007 Araf Suresi c
- 007 Araf Suresi d
- 008 Enfal Suresi
- 009 Tevbe Suresi a
- 009 Tevbe Suresi b
- 009 Tevbe Suresi c
- 009 Tevbe Suresi d
- 009 Tevbe Suresi e
- 010 Yunus Suresi a
- 010 Yunus Suresi b
- 010 Yunus Suresi c
- 011 Hud Suresi
- 012 Yusuf Suresi
- 013 Rad Suresi
- 014 İbrahim Suresi
- 015 Hicr Suresi
- 016 Nahl Suresi a
- 016 Nahl Suresi b
- 017 İsra Suresi a
- 017 İsra Suresi b
- 017 İsra Suresi c
- 017 İsra Suresi d
- 017 İsra Suresi e
- 018 Kehf Suresi a
- 018 Kehf Suresi b
- 019 Meryem Suresi
- 020 Taha Suresi a
- 020 Taha Suresi b
- 020 Taha Suresi c
- 021 Enbiya Suresi a
- 021 Enbiya Suresi b
- 021 Enbiya Suresi c
- 022 Hacc suresi a
- 022 Hacc suresi b
- 023 Muminun Suresi a
- 023 Muminun Suresi b
- 024 Nur Suresi a
- 024 Nur Suresi b
- 024 Nur Suresi c
- 025 Furkan Suresi a
- 025 Furkan Suresi b
- 026 Şuara Suresi
- 027 Neml Suresi
- 028 Kasas a
- 028 Kasas b
- 029 Ankebut Suresi
- 030 Rum Suresi
- 031 Lokman Suresi
- 032 Secde Suresi
- 033 ahzab Suresi a
- 033 ahzab Suresi b
- 034 Sebe Suresi
- 035 Fatır Suresi
- 036 Yasin Suresi
- 037 Saffat Suresi
- 038 Sad Suresi
- 039 Zumer Suresi a
- 039 Zumer Suresi b
- 040 Mumin Suresi
- 041 Fussilet Suresi
- 042 Şura suresi
- 043 Zuhruf Suresi a
- 043 Zuhruf Suresi b
- 044 Duhan Suresi
- 045 Casiye Suresi
- 046 ahkaf Suresi
- 047 Muhammed Suresi
- 048 Fetih Suresi
- 049 Hucurat Suresi
- 051 Zariyat Suresi
- 053 Necm Suresi
- 055 Rahman Suresi
- 057 Hadid Suresi a
- 057 Hadid Suresi b
- 058 Mucadele Suresi
- 059 Hasr Suresi
- 060 Mumtehine Suresi
- 061 Saff Suresi
- 062 Cuma Suresi
- 063 Munafikun Suresi
- 065 Tağabun Suresi
- 065 Talak Suresi
- 066 Tahrim Suresi
- 067 Mulk Suresi
- 068 Kalem Suresi
- 069 Hakka Suresi
- 070 Mearic Suresi
- 071 Nuh Suresi
- 072 Cin Suresi
- 073 Muzzemmil Suresi
- 074 Muddessir Suresi
- 075 Kıyamet Suresi
- 076 İnsan Suresi
- 077 Murselat Suresi
- 078 Nebe Suresi
- 079 Naziat Suresi
- 080 Abese Suresi
- 081 Tekvir Suresi
- 082 İnfitar Auresi
- 083 Mutaffifin Suresi
- 084 İnşikak Suresi
- 085 buruc Suresi
- 086 Tarık Suresi
- 087 Ala Suresi
- 088 Ğaşiye Suresi
- 089 Fecr Suresi
- 090 Beled Suresi
- 091 Şems Suresi
- 092 Leyl Suresi
- 093 Duha Suresi
- 094 İnşirah Suresi
- 095 Tin suresi
- 096 Alak Suresi
- 097 Kadir Suresi
- 098 Beyyine Suresi
- 099 Zilzal Suresi
- 100 Adiyat Suresi
- 101 Karia Suresi
- 102 Tekasur Suresi
- 103 Asr Suresi
- 104 Humeze Suresi
- 106 Fil Suresi
- 106 Kureyş Sutresi
- 107 Maun Suresi
- 108 Kevser Suresi
- 109 Kafirun Suresi
- 110 Nasr Suresi
- 112 İhlas Suresi
- 113 Felak Suresi
- 114 Nas Suresi
Peygamberimiz (S.A.V) şöyle buyurdu:
27 Şubat 2010 Cumartesi
26 Şubat 2010 Cuma
Dört Büyük Suud Âliminden Dinler Arasi Diyalog ile İlgili Reddiye
Hamd olsun bir ve tek olan Allah’a! Salât ve selâm olsun, kendisinden sonra
peygamber olmayana! Âilesine ve ashâbına, ve amellerin karşılık göreceği güne
kadar, ihsân ile onların izinden gidenlere!
Birincisi: Müslümanların hakkında icma ettikleri ve dinden olduğu zorunlu olarak bilinen, İslâm’daki temel inanç esaslarından biri şudur: Yeryüzünde İslâm dininden başka hak din yoktur. İslâm, dinlerin sonuncusudur ve kendisinden önceki bütün dinlerin ve şeriatlerin hükmünü iptal edip ortadan kaldırandır. Dolayısıyla, yeryüzünde artık, İslâm’dan başka kendisiyle Allah’a ibadet edilebilecek bir din kalmamıştır. Yüce Allah şöyle buyurur
“Hiç şüphesiz Allah katında din İslâm’dır.” [3/Âl-i İmrân, 19] Yine şöyle buyurur:
“Bugün sizin için dininizi kemâle, üzerinizdeki nimetimi tamama erdirdim. Sizin için din olarak İslâm’dan razı oldum.” [5/Mâide, 3] Yine şöyle buyurur:
“Her kim din olarak İslâm’dan başkasını ararsa, ondan asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” [3/Âl-i İmrân, 85]
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderilişinden sonra İslam, sadece onun getirdiğidir, ondan başka dinler değildir.
İkincisi: İslâm’daki temel inanç esaslarından biri de şudur: Allah’ın kitabı, Kur’ân-ı Kerîm’dir. O, âlemlerin rabbinden indirilişi ve zamanı yönüyle Allah’ın kitaplarının sonuncusudur. Kur’ân, daha önce indirilen, Tevrât, Zebûr, İncîl ve bunlardan başka kitapların tümünün hükmünü iptal edip ortadan kaldırcı ve onlar üzerine hâkim bir belirleyicidir. Dolayısıyla, yeryüzünde artık, Kur’ân-ı Kerîm’den başka kendisiyle Allah’a ibadet edilebilecek indirilmiş bir kitap kalmamıştır. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Sana da bu kitabı hak ile, kendisinden önceki kitapları tasdîk edici ve onlar üzerine hâkim belirleyici olarak indirdik. O halde aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet. Sana gelen haktan ayrılıp onların arzularına uyma!” [5/Mâide, 48]
Üçüncüsü: Tevrât ve İncîl’in hükmünün, Kur’ân-ı Kerîm ile iptal edilip ortadan kaldırıldığına iman etmek farzdır. Yine, eklemeler ve çıkarmalar ile onların bozulup değiştirildiğine iman etmek de farzdır. Nitekim bu hususa dair Allah’ın Kitâb-ı Kerîm’inde pek çok açıklamalar gelmiştir. Bunlardan biri Yüce Allah’ın şu buyruğudur
“Sözlerini bozdukları için onları lanetledik ve kalplerini kaskatı ettik. Onlar, kelimeleri yerlerinden oynatarak tahrif ederler. Kendisiyle uyarıldıkları şeyleri unuttular. İçlerinden çok azı müstesna, onlardan daima bir hainlik görürsün.” [5/Mâide, 13] Yine Yüce Allah şöyle buyurur:
“Kitabı elleriyle yazıp da biraz para karşılığında bu Allah katındandır diyenlerin vay hâline! Vay elleriyle yazdıkları yüzünden onlara! Vay kazandıkları yüzünden onlara!” [2/Bakara, 79] Yine Yüce Allah şöyle buyurur
“Kitap Ehlinden bir kısmı da var ki, kitabı okurken dillerini eğip bükerler tâ ki, okudukları şeyi kitaptan sanasınız. Oysa o kitaptan değildir. Bir de derler ki, “Bu Allah katındandır.” Oysa o Allah katından değildir. Bile bile Allah hakkında yalan söyleyip dururlar.” [3/Âl-i İmrân, 78]
Bundan dolayı, bu iki kitabın içinde sahîh olan hususlar İslâm ile hükmü iptal edilip ortadan kaldırılmış, onların dışındakiler ise bozulmuş ve değiştirilmiştir. Sâbit olduğu üzere, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Ömer ibnu’l-Hattâb radıyallahu anhu’yu, beraberinde içinde Tevrât’tan bazı şeyler bulunan
bir sayfa ile görünce öfkelenmiş ve şöyle buyurmuştur: “Sende şüphe mi var ey Hattab’ın oğlu! Ben pırıl pırıl ve tertemiz olanla gelmedim mi? Eğer kardeşim Mûsâ hayatta olsaydı, bana tâbi olmaktan başka seçeneği olmazdı.” Ahmed, Darimî ve bu ikisinden başkaları rivâyet etmişlerdir.
Dördüncüsü: İslâm’daki temel inanç esaslarından biri de şudur: Nebîmiz ve rasûlümüz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’dir. O, nebîlerin ve rasûllerin sonuncusudur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur
“Muhammed, adamlarınızdan herhangi birinin babası değildir. Ancak o, Allah’ın rasûlü, nebîlerin sonuncusudur.” [33/Ahzâb, 40]
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’den başka tâbi olunması farz olan rasûl kalmamıştır. Eğer Allah’ın peygamberlerinden ve rasûllerinden herhangi biri hayatta olsaydı ona tâbi olmaktan başka bir seçeneği olmazdı. Hiç şüphesiz ki o rasûllere tâbi olanların da bundan başka bir seçenekleri söz konusu değildir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur
“Allah peygamberlerden ahit alarak, “Ben size kitap ve hikmet verdikten sonra, sizdeki kitabı tasdik edici bir peygamber geldiğinde mutlaka ona
iman ve yardım edeceksiniz” buyurmuş ve sormuştu: “Bu ahdi kabul edip üstleniyor musunuz?” Onlar “Kabul ettik” dediler. Allah buyurdu ki: Şahit olun; Ben de sizinle beraber bu ahdin şahidiyim.” [3/Âl-i İmrân, 81]
Allah’ın peygamberi Îsâ aleyhisselam ise, âhirzamanda indiğinde Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in bir tâbisi ve onun şerîatı ile hükmedici olacaktır. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Onlar, ellerindeki Tevrât’ta ve İncîl’de yazılı buldukları ümmî nebî olan Peygambere uyanlardır. O Peygamber onlara iyiliği emreder, kötülükten sakındırır, temiz şeyleri onlara helâl eder, pis şeyleri haram kılar, daha önce üzerlerinde bulunan ağır yükleri ve bağları kaldırır. Ona iman eden, onu destekleyen, ona yardım eden ve onunla indirilmiş olan nura uyan kimseler, işte onlar başarı ve mutluluğa erenlerdir.” [7/A’râf, 157]
Yine, İslâm’daki temel inanç esaslarından biri de şudur: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bütün insanlığa gönderilmiştir. Yüce Allah şöyle buyurur
“(Ey Muhammed!) Biz seni, bütün insanlığa rahmetimizin müjdecisi, azabımızın uyarıcısı olarak gönderdik, ancak insanların ekserisi bunu bilmezler.” [34/Sebe, 28] Yine şöyle buyurur:
“De ki: Ey insanlar! Ben sizlere; hepinize birden gönderilmiş Allah’ın rasûlüyüm” [7/A’râf, 158] ve bun-lardan başka pek çok âyetler bunun delilidir.)
“Ve bana bu Kur’ân vahy olundu ki sizi ve her kime ulaşırsa onu bununla uyarayım.” [6/En‘âm, 19] Yine Yüce Allah şöyle buyurmuştur
“Bu Kur’ân, insanlara bir tebliğdir tâ ki onunla uyarılsınlar.” [14/İbrâhîm, 52] Bunlardan başka âyetler de vardır.
Beşincisi: İslâm’ın temel esaslarından biri de şudur: Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve diğerlerinden İslâm’a girmeyen herkesin küfürde olduğuna ve kâfir olarak adlandırılacağına itikad etmek farzdır. Yine, böyle bir kimsenin Allah’ın, rasûlünün ve müminlerin düşmanı olduğuna ve cehennemlik olduğuna inanmak da farzdır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: ڇ
“Kâfir olanlar, yani o Ehl-i Kitap ve müşrikler, apaçık bir hüccet gelinceye değin (küfürlerinden) ayrılacak değiller.” [98/Beyyine, 1] Yine şöyle buyurmaktadır:
“Hiç şüphesiz kâfir olanlar, yani o Ehl-i Kitap ve müşrikler; orada ebediyyen kalmak üzere cehennemdedirler. İşte onlar, yaratılmışların en kötüleridir.” [98/Beyyine, 6] Yine şöyle buyurmaktadır:
Sahîh-i Müslim’de de şöyle sâbit olmuştur: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Canımı elinde tutan zâta yemîn ederim ki, şu insanlıktan; Yahudi veya Hıristiyan olup da beni işiten, sonra da benimle gönderilene iman etmeden ölen ancak cehennemliktir.” Bunlardan dolayı, her kim Yahudi ve Hıristiyanları tekfîr etmezse kendisi kâfirdir. Bu konudaki temel şer‘î kâide şudur: “Kâfiri tekfîr etmeyenin kendisi de kâfirdir.”
Altıncısı: İşte bu temel inanç esasları ve şer‘î kâideler gereğince, hiç şüphesiz dinleri birleştirme, onları birbirine yaklaştırma ve eritip tek bir kalıba dökme çağrısı, hileli habîs bir davettir. Bunun maksadı, hakkı batıl ile karıştırmak, İslam’ı yok etmek, onu ayakta tutan sütunları yıkmak ve bütün Müslümanları kuşatıcı bir şekilde dinden dönüşe sürüklemektir. Bunun kanıtı Yüce Allah’ın şu buyruğundadır:
“Ellerinden gelse, dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri durmazlar. Sizden her kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, işte öylelerinin dünyada ve âhirette bütün amelleri boşa çıkmıştır. Onlar ateş ehlidir ve orada ebediyyen kalacaklardır.” [2/Bakara, 217] Yüce Allah şöyle buyurur
“İsterler ki, onların kâfir oldukları gibi siz de kâfir olun da onlarla eşit hale gelin.” [4/Nisâ, 89]
Yedincisi: Bu suçlu günahkâr davetin sonuçlarından biri, İslâm ile küfrün, hak ile bâtılın, ma’rûf ile münkerin aralarındaki farkın ortadan kalkması ve Müslümanlarla kâfirler arasındaki nefret engelinin yıkılmasıdır. Böylece ne velâ kalır ne de berâ; ne cihâd ne de Allah’ın arzında Allah’ın kelimesini yüceltmek için savaşmak kalır. Allah tebâreke ve teâlâ şöyle buyurur:
“Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde, Allah’a da, âhiret gününe de iman etmeyen, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dinini din olarak benimsemeyen kimselerle zelil bir vaziyette elleriyle getirip cizye verinceye kadar savaşın.” [9/Tevbe, 29] Yine şöyle buyurur:
“Müşriklerin nasıl hepsi sizinle savaşıyorlarsa sizde onların hepsiyle savaşın; ve bilin ki Allah, korunanlarla beraberdir.” [9/Tevbe, 36] (1) Yine şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Sizden olmayanları dost edinmeyin. Onlar size zarar vermekten asla geri durmazlar, daima sizin sıkıntıya düşmenizi isterler. Düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır; gönüllerinde sakladıkları ise daha büyüktür. Size âyetlerimizi böylece açıkladık, eğer aklınızı kullanacaksanız.” [3/Âl-i İmrân, 118]
Sekizincisi: Hiç şüphesiz dinlerin birliğine davet eden bir müslümanın bu yaptığı, açık seçik bir şekilde İslâm dininden çıkmak/irtidat etmek olarak kabul edilir. Çünkü o, temel itikâdî esaslarla savaşmaktır. Allah azze ve celle’ye küfre razı olmak, Kur’an’ın doğruluğunu ve kendisinden önceki bütün kitapların hükmünü ortadan kaldırdığını; İslam’ın da kendinden önceki bütün din ve şeriatları ortadan kaldırdığını iptal etmektir. Bunlara binaen bu fikir; şer‘an reddedilmiş ve Kur’an, Sünnet ve İcmadan oluşan İslâm’daki şer‘î delillerin tümü ile kesin bir şekilde haram kılınmıştır.
Dokuzuncusu: Yukarıda geçenlere binâen:
1- Rab olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, nebî ve rasûl olarak Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e iman eden bir Müslüman için, -ona icabet etmek şöyle dursun- bu suçlu fikre davet etmesi, insanları onun hakkında cesaretlendirmesi,
(1) Âyetin bu meali için bkz: Tefsîru’s-Sa’dî
Müslümanların arasında bu fikri temize çıkarması asla caiz değildir. Yine konferanslarına ve toplantılarına katılmak; loca ve kulüplerine üye olmak da caiz değildir.
2- Müslüman bir kimse için tek başlarına Tevrât ve İncîl’i basması bile asla caiz değilken Kur’an-ı Kerîm’i onlarla birlikte tek bir ciltte basması nasıl caiz olur! Her kim böyle yapar veya böyle yapmaya çağırırsa o haktan çok uzak bir sapıklık içindedir. Çünkü bu, hak olan ile, yani Kur’an-ı Kerîm ile; tahrîf edilmiş olanı veya hükmü kaldırılmış olan hakkı, yani Tevrât ve İncîl’i birleştirmektir.
3- Yine, bir Müslüman için, ortak tek bir yerde mescid, kilise ve sinagogun birlikte inşa edilmesi davetine icabette bulunması asla caiz değildir. Çünkü, bunda İslâm’dan başka bir din ile Allah’a ibadet edilebileceğini kabullenme, İslâm’ın tüm dinlere galip oluşunu inkar, yeryüzü halkı için hangisini isterlerse onu seçebilecekleri üç din bulunduğu daveti, bu üç dinin birbirine denk olduğu iddiası, İslâm’ın kendisinden önceki dinleri neshetmediğine inanma vardır. Hiç şüphesiz ki bunları ikrar etmek, itikâd etmek veya rıza göstermek küfür ve sapıklıktır. Çünkü bu, Kur’ân-ı Kerîm’e, Sünnet-i Mutahhara’ya ve Müslümanların icmasına açık bir muhalefet; Yahudi ve Hıristiyanların yaptıkları tahrifatın Allah katından olduğunu kabullenmedir. Allah bundan çok çok yüce ve münezzehtir. Aynı şekilde, kiliseleri “Allah’ın evleri” olarak, oralarda bulunanları Allah katında sahih ve makbul bir ibadet ile ibadet edenler olarak adlandırmak da caiz değildir. Çünkü bu ibadet, İslam dininden başkasına göre yapılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Her kim din olarak İslâm’dan başkasını ararsa, ondan asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” [3/Âl-i İmrân, 85]
Tam aksine oralar, içinde Allah’a kafirlik edilen evlerdir. Küfürden ve küfür ehlinden Allah’a sığınırız. Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullahu teâlâ Mecmû‘u’l-Fetâvâ (22/162)’ de şöyle der: “Kilise ve sinagoglar Allah’ın evleri değildirler. Allah’ın evleri yalnızca mescidlerdir. Tam aksine oralar, -bazen Allah zikredilse de- içinde Allah’a kâfirlik yapılan evlerdir. Evler sahiplerine göre değerlendirilir. Oraların ehli ise kâfirlerdir. Öyleyse oralar kâfirlerin ibadet yerleridir.
Onuncusu: Bilinmesi vacip olan hususlardan biri de şudur: Kitap ve Sünnetteki açık delillerden dolayı, umumen bütün kâfirleri ve hususen Ehl-i Kitâb’ı İslâm’a davet etmek Müslümanlar üzerine farzdır. Bu da ancak, İslâm’dan hiçbir surette taviz vermeden açık seçik beyân ve güzel bir üslûp ile tartışma yoluyla olabilir. Böylelikle ikna olup İslam’a girerler veya helak olan açık bir delilden sonra helak olsun, yaşayan da açık bir delil üzere yaşasın diye üzerlerine hüccet ikâme olmuş olur. Yüce Allah şöyle buyurur:
“De ki: Ey Kitap Ehli! Aramızda ortak olan bir söze gelin: Allah’tan başkasına tapmayalım, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayalım, birbirimizi Allah’ın yanı sıra rabler edinmeyelim. Yine de yüz çevirecek olurlarsa, deyin ki: “Şahit olun, biz Müslümanlarız.” [3/Âl-i İmrân, 64]
Ancak onlarla; isteklerini yerine getirmek, hedeflerini gerçekleştirmek, İslâm ve îmân bağlarını çözmek için tartışma, görüşme ve karşılıklı diyaloglar kurmaya gelince; işte bu, Allah’ın, rasûlünün ve müminlerin asla kabullenmediği bir bâtıldır. Onların nitelemelerine karşı Allah yardımcımızdır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Onlara dikkat et, seni şaşırtıp da Allah’ın indirdiklerinin bir kısmından saptırmasınlar.” [5/Mâide, 49]
Yukarda zikri geçen hususları insanlara açık seçik beyân ettikten sonra umumi olarak Müslümanlara ve hususi olarak ilim ehline tavsiyemiz şudur: Allah’ın azabından ve gazabından korunup sakının, daima O’nun tarafından görülüp gözetlendiğiniz bilincinde olun, İslâm’ı savunun, Müslümanların akîdelerini sapıklıktan ve sapıklık davetçilerinden, küfürden ve küfür ehlinden koruyun, onları sapıklık ve küfür daveti olan “dinler arası birlik” davetinden ve onların tuzaklarına düşmekten sakındırın. Bu sapıklığın Müslüman memleketlere getirilmesine ve Müslümanlar arasında yayılmasına sebep olmaktan Allah, her Müslüman’ı korusun.
Esmau’l-husnâsı ve yüce sıfatlarıyla Allah’tan, bizi ve Müslümanları saptırıcı fitnelerden korumasını, bizleri hidayet ehlinden ve rabbimizden bir nûr ve hidâyet üzere İslâm’ı himaye edenlerden kılmasını ve O’na, bizden razı olduğu hâlde kavuşmayı dileriz.
Başarı Allah’tandır. Peygamberimiz Muhammed’e, âilesine ve ashâbına salât ve selâm olsun.
İmam Abdulazîz b. Abdillah b. Bâz
Şeyh Abdulazîz b. Abdillah Âlu’ş-Şeyh
Şeyh Sâlih b. Fevzân b. Abdillah el-Fevzân
Şeyh Bekr b. Abdillah Ebû Zeyd
Rebiu’l-Evvel 1430
Mart 2009
www.islam-tr.net
Birincisi: Müslümanların hakkında icma ettikleri ve dinden olduğu zorunlu olarak bilinen, İslâm’daki temel inanç esaslarından biri şudur: Yeryüzünde İslâm dininden başka hak din yoktur. İslâm, dinlerin sonuncusudur ve kendisinden önceki bütün dinlerin ve şeriatlerin hükmünü iptal edip ortadan kaldırandır. Dolayısıyla, yeryüzünde artık, İslâm’dan başka kendisiyle Allah’a ibadet edilebilecek bir din kalmamıştır. Yüce Allah şöyle buyurur
“Hiç şüphesiz Allah katında din İslâm’dır.” [3/Âl-i İmrân, 19] Yine şöyle buyurur:
“Bugün sizin için dininizi kemâle, üzerinizdeki nimetimi tamama erdirdim. Sizin için din olarak İslâm’dan razı oldum.” [5/Mâide, 3] Yine şöyle buyurur:
“Her kim din olarak İslâm’dan başkasını ararsa, ondan asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” [3/Âl-i İmrân, 85]
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderilişinden sonra İslam, sadece onun getirdiğidir, ondan başka dinler değildir.
İkincisi: İslâm’daki temel inanç esaslarından biri de şudur: Allah’ın kitabı, Kur’ân-ı Kerîm’dir. O, âlemlerin rabbinden indirilişi ve zamanı yönüyle Allah’ın kitaplarının sonuncusudur. Kur’ân, daha önce indirilen, Tevrât, Zebûr, İncîl ve bunlardan başka kitapların tümünün hükmünü iptal edip ortadan kaldırcı ve onlar üzerine hâkim bir belirleyicidir. Dolayısıyla, yeryüzünde artık, Kur’ân-ı Kerîm’den başka kendisiyle Allah’a ibadet edilebilecek indirilmiş bir kitap kalmamıştır. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Sana da bu kitabı hak ile, kendisinden önceki kitapları tasdîk edici ve onlar üzerine hâkim belirleyici olarak indirdik. O halde aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet. Sana gelen haktan ayrılıp onların arzularına uyma!” [5/Mâide, 48]
Üçüncüsü: Tevrât ve İncîl’in hükmünün, Kur’ân-ı Kerîm ile iptal edilip ortadan kaldırıldığına iman etmek farzdır. Yine, eklemeler ve çıkarmalar ile onların bozulup değiştirildiğine iman etmek de farzdır. Nitekim bu hususa dair Allah’ın Kitâb-ı Kerîm’inde pek çok açıklamalar gelmiştir. Bunlardan biri Yüce Allah’ın şu buyruğudur
“Sözlerini bozdukları için onları lanetledik ve kalplerini kaskatı ettik. Onlar, kelimeleri yerlerinden oynatarak tahrif ederler. Kendisiyle uyarıldıkları şeyleri unuttular. İçlerinden çok azı müstesna, onlardan daima bir hainlik görürsün.” [5/Mâide, 13] Yine Yüce Allah şöyle buyurur:
“Kitabı elleriyle yazıp da biraz para karşılığında bu Allah katındandır diyenlerin vay hâline! Vay elleriyle yazdıkları yüzünden onlara! Vay kazandıkları yüzünden onlara!” [2/Bakara, 79] Yine Yüce Allah şöyle buyurur
“Kitap Ehlinden bir kısmı da var ki, kitabı okurken dillerini eğip bükerler tâ ki, okudukları şeyi kitaptan sanasınız. Oysa o kitaptan değildir. Bir de derler ki, “Bu Allah katındandır.” Oysa o Allah katından değildir. Bile bile Allah hakkında yalan söyleyip dururlar.” [3/Âl-i İmrân, 78]
Bundan dolayı, bu iki kitabın içinde sahîh olan hususlar İslâm ile hükmü iptal edilip ortadan kaldırılmış, onların dışındakiler ise bozulmuş ve değiştirilmiştir. Sâbit olduğu üzere, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Ömer ibnu’l-Hattâb radıyallahu anhu’yu, beraberinde içinde Tevrât’tan bazı şeyler bulunan
bir sayfa ile görünce öfkelenmiş ve şöyle buyurmuştur: “Sende şüphe mi var ey Hattab’ın oğlu! Ben pırıl pırıl ve tertemiz olanla gelmedim mi? Eğer kardeşim Mûsâ hayatta olsaydı, bana tâbi olmaktan başka seçeneği olmazdı.” Ahmed, Darimî ve bu ikisinden başkaları rivâyet etmişlerdir.
Dördüncüsü: İslâm’daki temel inanç esaslarından biri de şudur: Nebîmiz ve rasûlümüz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’dir. O, nebîlerin ve rasûllerin sonuncusudur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur
“Muhammed, adamlarınızdan herhangi birinin babası değildir. Ancak o, Allah’ın rasûlü, nebîlerin sonuncusudur.” [33/Ahzâb, 40]
Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’den başka tâbi olunması farz olan rasûl kalmamıştır. Eğer Allah’ın peygamberlerinden ve rasûllerinden herhangi biri hayatta olsaydı ona tâbi olmaktan başka bir seçeneği olmazdı. Hiç şüphesiz ki o rasûllere tâbi olanların da bundan başka bir seçenekleri söz konusu değildir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur
“Allah peygamberlerden ahit alarak, “Ben size kitap ve hikmet verdikten sonra, sizdeki kitabı tasdik edici bir peygamber geldiğinde mutlaka ona
iman ve yardım edeceksiniz” buyurmuş ve sormuştu: “Bu ahdi kabul edip üstleniyor musunuz?” Onlar “Kabul ettik” dediler. Allah buyurdu ki: Şahit olun; Ben de sizinle beraber bu ahdin şahidiyim.” [3/Âl-i İmrân, 81]
Allah’ın peygamberi Îsâ aleyhisselam ise, âhirzamanda indiğinde Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in bir tâbisi ve onun şerîatı ile hükmedici olacaktır. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Onlar, ellerindeki Tevrât’ta ve İncîl’de yazılı buldukları ümmî nebî olan Peygambere uyanlardır. O Peygamber onlara iyiliği emreder, kötülükten sakındırır, temiz şeyleri onlara helâl eder, pis şeyleri haram kılar, daha önce üzerlerinde bulunan ağır yükleri ve bağları kaldırır. Ona iman eden, onu destekleyen, ona yardım eden ve onunla indirilmiş olan nura uyan kimseler, işte onlar başarı ve mutluluğa erenlerdir.” [7/A’râf, 157]
Yine, İslâm’daki temel inanç esaslarından biri de şudur: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bütün insanlığa gönderilmiştir. Yüce Allah şöyle buyurur
“(Ey Muhammed!) Biz seni, bütün insanlığa rahmetimizin müjdecisi, azabımızın uyarıcısı olarak gönderdik, ancak insanların ekserisi bunu bilmezler.” [34/Sebe, 28] Yine şöyle buyurur:
“De ki: Ey insanlar! Ben sizlere; hepinize birden gönderilmiş Allah’ın rasûlüyüm” [7/A’râf, 158] ve bun-lardan başka pek çok âyetler bunun delilidir.)
“Ve bana bu Kur’ân vahy olundu ki sizi ve her kime ulaşırsa onu bununla uyarayım.” [6/En‘âm, 19] Yine Yüce Allah şöyle buyurmuştur
“Bu Kur’ân, insanlara bir tebliğdir tâ ki onunla uyarılsınlar.” [14/İbrâhîm, 52] Bunlardan başka âyetler de vardır.
Beşincisi: İslâm’ın temel esaslarından biri de şudur: Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve diğerlerinden İslâm’a girmeyen herkesin küfürde olduğuna ve kâfir olarak adlandırılacağına itikad etmek farzdır. Yine, böyle bir kimsenin Allah’ın, rasûlünün ve müminlerin düşmanı olduğuna ve cehennemlik olduğuna inanmak da farzdır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur: ڇ
“Kâfir olanlar, yani o Ehl-i Kitap ve müşrikler, apaçık bir hüccet gelinceye değin (küfürlerinden) ayrılacak değiller.” [98/Beyyine, 1] Yine şöyle buyurmaktadır:
“Hiç şüphesiz kâfir olanlar, yani o Ehl-i Kitap ve müşrikler; orada ebediyyen kalmak üzere cehennemdedirler. İşte onlar, yaratılmışların en kötüleridir.” [98/Beyyine, 6] Yine şöyle buyurmaktadır:
Sahîh-i Müslim’de de şöyle sâbit olmuştur: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Canımı elinde tutan zâta yemîn ederim ki, şu insanlıktan; Yahudi veya Hıristiyan olup da beni işiten, sonra da benimle gönderilene iman etmeden ölen ancak cehennemliktir.” Bunlardan dolayı, her kim Yahudi ve Hıristiyanları tekfîr etmezse kendisi kâfirdir. Bu konudaki temel şer‘î kâide şudur: “Kâfiri tekfîr etmeyenin kendisi de kâfirdir.”
Altıncısı: İşte bu temel inanç esasları ve şer‘î kâideler gereğince, hiç şüphesiz dinleri birleştirme, onları birbirine yaklaştırma ve eritip tek bir kalıba dökme çağrısı, hileli habîs bir davettir. Bunun maksadı, hakkı batıl ile karıştırmak, İslam’ı yok etmek, onu ayakta tutan sütunları yıkmak ve bütün Müslümanları kuşatıcı bir şekilde dinden dönüşe sürüklemektir. Bunun kanıtı Yüce Allah’ın şu buyruğundadır:
“Ellerinden gelse, dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri durmazlar. Sizden her kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, işte öylelerinin dünyada ve âhirette bütün amelleri boşa çıkmıştır. Onlar ateş ehlidir ve orada ebediyyen kalacaklardır.” [2/Bakara, 217] Yüce Allah şöyle buyurur
“İsterler ki, onların kâfir oldukları gibi siz de kâfir olun da onlarla eşit hale gelin.” [4/Nisâ, 89]
Yedincisi: Bu suçlu günahkâr davetin sonuçlarından biri, İslâm ile küfrün, hak ile bâtılın, ma’rûf ile münkerin aralarındaki farkın ortadan kalkması ve Müslümanlarla kâfirler arasındaki nefret engelinin yıkılmasıdır. Böylece ne velâ kalır ne de berâ; ne cihâd ne de Allah’ın arzında Allah’ın kelimesini yüceltmek için savaşmak kalır. Allah tebâreke ve teâlâ şöyle buyurur:
“Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde, Allah’a da, âhiret gününe de iman etmeyen, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dinini din olarak benimsemeyen kimselerle zelil bir vaziyette elleriyle getirip cizye verinceye kadar savaşın.” [9/Tevbe, 29] Yine şöyle buyurur:
“Müşriklerin nasıl hepsi sizinle savaşıyorlarsa sizde onların hepsiyle savaşın; ve bilin ki Allah, korunanlarla beraberdir.” [9/Tevbe, 36] (1) Yine şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Sizden olmayanları dost edinmeyin. Onlar size zarar vermekten asla geri durmazlar, daima sizin sıkıntıya düşmenizi isterler. Düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır; gönüllerinde sakladıkları ise daha büyüktür. Size âyetlerimizi böylece açıkladık, eğer aklınızı kullanacaksanız.” [3/Âl-i İmrân, 118]
Sekizincisi: Hiç şüphesiz dinlerin birliğine davet eden bir müslümanın bu yaptığı, açık seçik bir şekilde İslâm dininden çıkmak/irtidat etmek olarak kabul edilir. Çünkü o, temel itikâdî esaslarla savaşmaktır. Allah azze ve celle’ye küfre razı olmak, Kur’an’ın doğruluğunu ve kendisinden önceki bütün kitapların hükmünü ortadan kaldırdığını; İslam’ın da kendinden önceki bütün din ve şeriatları ortadan kaldırdığını iptal etmektir. Bunlara binaen bu fikir; şer‘an reddedilmiş ve Kur’an, Sünnet ve İcmadan oluşan İslâm’daki şer‘î delillerin tümü ile kesin bir şekilde haram kılınmıştır.
Dokuzuncusu: Yukarıda geçenlere binâen:
1- Rab olarak Allah’a, din olarak İslâm’a, nebî ve rasûl olarak Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e iman eden bir Müslüman için, -ona icabet etmek şöyle dursun- bu suçlu fikre davet etmesi, insanları onun hakkında cesaretlendirmesi,
(1) Âyetin bu meali için bkz: Tefsîru’s-Sa’dî
Müslümanların arasında bu fikri temize çıkarması asla caiz değildir. Yine konferanslarına ve toplantılarına katılmak; loca ve kulüplerine üye olmak da caiz değildir.
2- Müslüman bir kimse için tek başlarına Tevrât ve İncîl’i basması bile asla caiz değilken Kur’an-ı Kerîm’i onlarla birlikte tek bir ciltte basması nasıl caiz olur! Her kim böyle yapar veya böyle yapmaya çağırırsa o haktan çok uzak bir sapıklık içindedir. Çünkü bu, hak olan ile, yani Kur’an-ı Kerîm ile; tahrîf edilmiş olanı veya hükmü kaldırılmış olan hakkı, yani Tevrât ve İncîl’i birleştirmektir.
3- Yine, bir Müslüman için, ortak tek bir yerde mescid, kilise ve sinagogun birlikte inşa edilmesi davetine icabette bulunması asla caiz değildir. Çünkü, bunda İslâm’dan başka bir din ile Allah’a ibadet edilebileceğini kabullenme, İslâm’ın tüm dinlere galip oluşunu inkar, yeryüzü halkı için hangisini isterlerse onu seçebilecekleri üç din bulunduğu daveti, bu üç dinin birbirine denk olduğu iddiası, İslâm’ın kendisinden önceki dinleri neshetmediğine inanma vardır. Hiç şüphesiz ki bunları ikrar etmek, itikâd etmek veya rıza göstermek küfür ve sapıklıktır. Çünkü bu, Kur’ân-ı Kerîm’e, Sünnet-i Mutahhara’ya ve Müslümanların icmasına açık bir muhalefet; Yahudi ve Hıristiyanların yaptıkları tahrifatın Allah katından olduğunu kabullenmedir. Allah bundan çok çok yüce ve münezzehtir. Aynı şekilde, kiliseleri “Allah’ın evleri” olarak, oralarda bulunanları Allah katında sahih ve makbul bir ibadet ile ibadet edenler olarak adlandırmak da caiz değildir. Çünkü bu ibadet, İslam dininden başkasına göre yapılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Her kim din olarak İslâm’dan başkasını ararsa, ondan asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” [3/Âl-i İmrân, 85]
Tam aksine oralar, içinde Allah’a kafirlik edilen evlerdir. Küfürden ve küfür ehlinden Allah’a sığınırız. Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullahu teâlâ Mecmû‘u’l-Fetâvâ (22/162)’ de şöyle der: “Kilise ve sinagoglar Allah’ın evleri değildirler. Allah’ın evleri yalnızca mescidlerdir. Tam aksine oralar, -bazen Allah zikredilse de- içinde Allah’a kâfirlik yapılan evlerdir. Evler sahiplerine göre değerlendirilir. Oraların ehli ise kâfirlerdir. Öyleyse oralar kâfirlerin ibadet yerleridir.
Onuncusu: Bilinmesi vacip olan hususlardan biri de şudur: Kitap ve Sünnetteki açık delillerden dolayı, umumen bütün kâfirleri ve hususen Ehl-i Kitâb’ı İslâm’a davet etmek Müslümanlar üzerine farzdır. Bu da ancak, İslâm’dan hiçbir surette taviz vermeden açık seçik beyân ve güzel bir üslûp ile tartışma yoluyla olabilir. Böylelikle ikna olup İslam’a girerler veya helak olan açık bir delilden sonra helak olsun, yaşayan da açık bir delil üzere yaşasın diye üzerlerine hüccet ikâme olmuş olur. Yüce Allah şöyle buyurur:
“De ki: Ey Kitap Ehli! Aramızda ortak olan bir söze gelin: Allah’tan başkasına tapmayalım, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayalım, birbirimizi Allah’ın yanı sıra rabler edinmeyelim. Yine de yüz çevirecek olurlarsa, deyin ki: “Şahit olun, biz Müslümanlarız.” [3/Âl-i İmrân, 64]
Ancak onlarla; isteklerini yerine getirmek, hedeflerini gerçekleştirmek, İslâm ve îmân bağlarını çözmek için tartışma, görüşme ve karşılıklı diyaloglar kurmaya gelince; işte bu, Allah’ın, rasûlünün ve müminlerin asla kabullenmediği bir bâtıldır. Onların nitelemelerine karşı Allah yardımcımızdır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Onlara dikkat et, seni şaşırtıp da Allah’ın indirdiklerinin bir kısmından saptırmasınlar.” [5/Mâide, 49]
Yukarda zikri geçen hususları insanlara açık seçik beyân ettikten sonra umumi olarak Müslümanlara ve hususi olarak ilim ehline tavsiyemiz şudur: Allah’ın azabından ve gazabından korunup sakının, daima O’nun tarafından görülüp gözetlendiğiniz bilincinde olun, İslâm’ı savunun, Müslümanların akîdelerini sapıklıktan ve sapıklık davetçilerinden, küfürden ve küfür ehlinden koruyun, onları sapıklık ve küfür daveti olan “dinler arası birlik” davetinden ve onların tuzaklarına düşmekten sakındırın. Bu sapıklığın Müslüman memleketlere getirilmesine ve Müslümanlar arasında yayılmasına sebep olmaktan Allah, her Müslüman’ı korusun.
Esmau’l-husnâsı ve yüce sıfatlarıyla Allah’tan, bizi ve Müslümanları saptırıcı fitnelerden korumasını, bizleri hidayet ehlinden ve rabbimizden bir nûr ve hidâyet üzere İslâm’ı himaye edenlerden kılmasını ve O’na, bizden razı olduğu hâlde kavuşmayı dileriz.
Başarı Allah’tandır. Peygamberimiz Muhammed’e, âilesine ve ashâbına salât ve selâm olsun.
İmam Abdulazîz b. Abdillah b. Bâz
Şeyh Abdulazîz b. Abdillah Âlu’ş-Şeyh
Şeyh Sâlih b. Fevzân b. Abdillah el-Fevzân
Şeyh Bekr b. Abdillah Ebû Zeyd
Rebiu’l-Evvel 1430
Mart 2009
www.islam-tr.net
16 Şubat 2010 Salı
15 Şubat 2010 Pazartesi
12 Şubat 2010 Cuma
11 Şubat 2010 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)