Allah azze ve celle mealen şöyle buyuruyor:

Peygamberimiz (S.A.V) şöyle buyurdu:


27 Ağustos 2010 Cuma

Şeyh Muhammed el-'Useymîn - Oruclunun Yüzmesinde Bir Sakınca Var mıdır?


Soru: Ramazan günü denizde veya havuzlarda yüzmenin hükmü ne dir?
Cevap: Deriz ki, oruçlu olan kişinin denizde veya havuzlarda, derin olsun veya olmasın, yüzmesinde bir sakınca yoktur. Dilediği şekilde yüzer ve suya dalar, fakat gücü yettiğince karnına su gitmemesi için çalışır.
Bu yüzme oruçluya canlılık verir ve orucunda ona yardımcı olur. Allah’a itaatte kişiye zindelik veren şeye mani olunmaz. Çünkü bu, ibâdetin kulun üzerindeki yükünü hafifletir ve ona kolaylık sağlar.
Allah teâlâ oruç ayetlerinin bulunduğu yerde şöyle buyurdu: "Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidâyete ulaş tırmasına karşılık Allah'ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir." (Bakara, 185)
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bu din kolaylıktır, kim dini zorlaştırırsa dine yenik düşer." Dolayısıyla duşta ve benzeri şeylerde yıkanmasında bir sakınca olmadığı gibi, havuzda yüzmesinde de bir sakınca yoktur.
Allah en iyi bilendir.
[Fetâvâ, 1/509-510]

26 Ağustos 2010 Perşembe

Ebu Said - Ehli Sünnetin Akidesi

Şeyh Abdullah b. Cibrîn - Sahur Vâcib midir?


Soru: Sahur vâcib midir? Rasûlullahın: "Sahurda bereket vardır." sözündeki bereketten ne kastedilmektedir?

Cevap: Sahur, imsaktan hemen önce yemek yemektir. Bu, müstehabtır. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Sahur yapınız, çünkü sahurda bereket vardır." buyurur.

"Sahur yapınız" emri irşâd içindir. Bu sebeple onu bol hayır manasına gelen bereket gerekçesine bağlamıştır.
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in arka arkaya oruç tuttuğu günlerde sahuru terk ettiği de rivâyet edilmiştir. Bu da sahurun farz olmadığının delîlidir.

Sahurun müstehablığının delîllerinden birisi de, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashâbına, emre imtisâlin tam olması için bir hurma tanesiyle de olsa veya sütle karışık az bir suyla da olsa, sahur yapmalarını emretmiş olmasıdır.

Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurur: "Bizim orucumuzla Ehl-i Kitâb’ın orucu arasındaki fark, sahur yemeğidir."

Hadiste geçen bereketle kastedilen mana şudur: Sahur yapan kimsenin ameli bereketli olur. Çünkü sahur yemeği o gün ona sâlih ameller yapması için güç ve kuvvet verir. Şöyle ki oruç tutması onun namaz kılmasını, zikretmesini iyiliği emredip, kötülükten sakındırmasını zorlaştırmaz. Hâlbuki sahuru terk ettiği zaman, az yediği ve sadece akşamları yediği için sâlih amelleri işlemek ona ağır gelir.
                                                            
[Fetâvâ es-Sıyâm, s. 16,17]
Kaynak: www.tevhidvesunnet.com

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Şeyh Abdulkerîm el-Hudayr - Cehenneme Dayanabilir misin?

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Ramazan Keskin - Amelsiz İlim ve İlimsiz Amelin Tehlikesi


Selamun Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu
Hamd, yalnızca Allah’a mahsustur. Salât ve Selam Rasûlü Muhammed –s.a.v-e, ailesinin, ashabına ve kıyamet gününe kadar onların yolunu, en güzel bir şekilde izleyenlerin üzerine olsun. Bundan sonra;
Öncelikle, İlim-Der’in bana burada, Müslüman kardeşlerimle bir şeyler paylaşmamı sağladığı için, kendilerine teşekkür ediyor, yüce Rabbimden kendilerini hayırla mükâfatlandırmasını diliyorum.
Değerli kardeşlerim, sizinle paylaşmak istediğim konu, amelsiz ilim ve ilimsiz amelin tehlikesi. Müslümanların her gün namazlarında, okumuş olduğu Fatiha sûresinde, “(Bizi) Gazabına uğrayanların ve Sapıtanların yoluna değil (iletme),”(Fatiha,7) ayetini tekrarlamaktadırlar. Peki, bu “Gazaba uğrayanlar ve Sapıtanlar” kim? Gazaba uğrayanların ve sapıtanların kim olduğunu Rabbimiz Allah kitabında ve şerefli Rasûlü sünnetinde bize bildirmiştir. Bakınız Kitabımızda Allah Subhanehu ve Teâlâ ne buyuruyor;
“Allah’ın kullarından, dilediğine kendi fazlından (peygamberliği) indirmesini ’kıskanarak ve hakka baş kaldırarak’ Allah’ın indirdiklerini tanımamakla, nefislerini ne kötü şeye karşılık sattılar. Böylelikle gazab üstüne gazaba uğradılar. Kâfirler için alçaltıcı bir azab vardır.” (Bakara,90)
Bu ayette ve bundan önceki ayette de (Bakara,89) anlaşıldığı üzere, Gazaba uğrayanlar Yahudilerdir. Gazaba uğramalarının sebebi ise, hakkı bildikleri halde inkâr etmeleri, karşı gelmeleri diğer bir değişle İlimleri olduğu halde amel etmemeleridir. Yine Allah –Subhanehu ve Teâlâ- onları, (Yahudileri) bakın neyle misallendiriyor:
“Kendilerine Tevrat’la amel teklif edildikten sonra, onunla amel etmeyenlerin hali, ciltlerle kitab taşıyan eşeğin haline benzer. Allah’ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez.” (Cum’a,5)
Gelelim sapıtanlara, Kitap ve sünnetin bize bildirdiğine göre onlarda Hıristiyanlardır. Onların sapıtma nedenleri ilimsiz ameldir. Yani amel ediyorlardı ama bir dayanağı olmadan. Nitekim kendisinde başka hak ilah olmayan Allah –Azze ve Celle- şöyle buyuruyor:
“Sonra bunların peşinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleri ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık kimselerdir.” (Hadid,27)
Bir hadisi Şerif’de ise şöyle rivayet ediliyor: Sahabilerden Adiy b. Hatem –r.anhum- diyor ki:
"Bir gün Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem-in yanına girdim. O sırada mescidde oturuyordu. Yanındakiler kendisine:
"Bu Adiy b. Hatim’dir." dediler. Elimde ne emanname ve de bir tavsiye mektubu vardı.
Yanına götürüldüğümde elimi tuttu. -Daha Önce bir de fasında benim için:
"Allah’dan onun elini benim elime koymasını dile rim" demişti- Elimi tutarak ayağa kalktı, birlikte Mescid-den çıktık. Yolda önüne bir kadınla bir çocuk çıktı. Kadın:
"Sen’den bir dileğimiz var" dedi. Bunun üzerine elimi bı rakıp onların yanına gitti ve dileklerini yerine getirdi.
Arkasından yine elimden tutarak beni evine götürdü. Cariyesi Velide’nin getirdiği bir yer minderi üzerine otur du. Ben de karşısında oturdum Allah’a hamd-ü sena ettik ten sonra bana:
"Lailahe İllallah (Allah’dan başka ilah yoktur) demek ten mi kaçınıyorsun? Yoksa Allah’dan başka ilah oldu ğuna dair bir bildiğin mi var?" diye sordu. Kendisine:
"Hayır, yok" diye cevap verdim. Bu cevabım üzerine bir süre konuştuktan sonra bir ara yine bana dönerek:
"Allah’u Ekber (Allah en büyüktür) demekten mi kaçı nıyorsun? Yoksa Allah’dan daha büyük bir şey olduğu na dair bir bildiğin mi var?" diye sordu. Ben kendisine yi ne:
"Hayır, böyle bir bilgim yok" diye karşılık verince söz lerine:
"Yahudiler, gazaba uğramışlar ve Hıristiyanlar da sa pıklardır" diye devam etti. Ben kendisine:
"Ben dosdoğru yolu benimsemiş (Hanif) bir Müslüman’ım" deyince yüzünün sevinçle parladığını gördüm."(Bu hadisi Tirmizi rivayet etmiş olup, Hasen- garip demiştir. Hadisin başka tanıkları ve çoğu kısaltılmış di ğer bir takım rivayet yolları da vardır. Bkz. Ahmed’in Müsned’i, c. 4, s. 378.)
Buna binaen, selef âlimlerin den bazıları şöyle demiştir: “Bu ümmetten İlmi olduğu halde amel etmeyenler, Yahudilere, İlimsiz amel edenler ise Hıristiyanlara benzer.”
Değerli Müslüman kardeşlerim, size bir kardeşiniz olarak şu dört şeyi yapmanızı tavsiye ederim.
1. İlim talep edin, öğrenin.
2. Öğrendiğiniz ilimle amel edin.
3. Amel ettiğiniz ilmi, insanlara anlatın.
4. Anlattığınız insanlardan, gelebilecek olan ezaya sabredin.
 Bu Allah’ın affına muhtaç kardeşine dua etmeyi unutmayınız. Selamun Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu.
Kardeşiniz: Talibu’l-İlim Ramazan Keskin
Kaynak:www.İlim-der.com

8 Ağustos 2010 Pazar

Pierre Vogel ( Ebu Hamza ) - İstanbul Sohbeti -Davet Metodları

6 Ağustos 2010 Cuma

Oruçlunun Ağza Burna Su Verirken Mübalağa Yapmasının Hükmü


Allâme Şeyh Muhammed el-‘Useymîn rahimehullah’a soruldu:
Soru: Ramazan günü oruçlunun, ağzında suyu çalkalarken ve burnu na su çekerken mübalağa etmesinin hükmünü öğrenmek istiyorum.
Cevap: Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Lekit b. Sabre’ye şöyle buyur du: “Abdesti iyi al, parmaklarının arasını iyice oğuştur. Burnuna su verdiğin zaman oruçlu değilsen, fazlaca çekip iyice yıka.”
Burnuna su verirken oruçlunun mübalağa etmemesinin delîli budur.
Ağzı çalkalarken de oruçlu mübalağa etmez. Çünkü bu, suyun karnına gitmesine yol açabilir. Bununla da oruç bozulabilir.
Fakat faraza mübalağa etse de kasıtsız olarak karnına su gitse, bununla oruç bozulmaz. Çünkü orucu bozmanın şartlarından birisi de oruçlunun bu fiili kasıtlı olarak işlemesidir.
[Fıkhu’l-İbâdât, 194. sayfa]
Kaynak: http://www.tevhidvesunnet.com

Oruçlunun Astım Spreyi Kullanmasının Hükmü


Allâme Şeyh Muhammed el-‘Useymîn rahimehullah’a soruldu:
Soru: Eczanelerde, bazı astım hastalarının kullandığı bir sprey bulunmaktadır. Bunu oruçlu bir kimsenin Ramazan günü kullanması câiz olur mu?
Cevap: İster Ramazan orucu olsun, ister başka bir oruç olsun, oruçlu olan birinin bu spreyi kullanması câizdir. Çünkü bu sprey kullanıldığı zaman mide ye ulaşmaz. Sadece nefes borusuna ulaşır, bronşlar açılır ve bundan sonra insan normal nefes almaya başlar. Yemek ve içmek manasına gelmez. Yiyecek ve içecek olarak mideye ulaşmaz.
Malumdur ki Kitâb’tan, Sünnet’ten, icmadan ya da kıyastan, orucun bozulduğu na dair bir delîl bulununcaya kadar orucun sıhhati esastır.
[Kitâbu’d-Da’va, 1/169-170]
Kaynak: http://www.tevhidvesunnet.com

Balgam Yutmak Orucu Bozar mı?


Allâme Şeyh Muhammed el-‘Useymîn rahimehullah’a soruldu:
Soru: Balgam yutmak orucu bozar mı?
Cevap: Balgam ve sümük ağza ulaşmadığı zaman mezhepteki bir görüşe göre orucu bozmaz. Ağza ulaştığı ve yutulduğu zaman bu konuda ilim ehlinin iki görüşü vardır.
İlim adamlarından bir kısmı bunu yemeye ve içmeye dâhil ederek orucu bozar dediler. Bir kısmı da bunu tükürüğe benzeterek orucu bozmaz dediler. Çünkü tükürükle oruç bozulmaz. Hatta bir kimse tükürüğünü ağzında toplasa ve yutsa bile orucu bozulmaz. Bu, tercih edilen görüştür. Çünkü balgamın orucu bozduğuna dair bir delîl yoktur.
[el-Fetâvâ, 1/515]
Kaynak: http://www.tevhidvesunnet.com

Oruçlunun Diş Macunu ve Fırça Kullanması Câiz midir?


Allâme Şeyh Muhammed el-‘Useymîn rahimehullah’a soruldu:
Soru: Diş macunu kullanmak oruçluya mekruh olur mu? Bu, misvak kullanmaya kıyas edilebilir mi?
Cevap: Buna cevap olarak deriz ki, oruçlunun, günün başında ve so nunda misvak kullanması sünnettir. Zevalden sonra oruçlunun misvak kul lanmasının mekruh olduğunu söyleyen kimsenin elinde sağlam bir delîl oldu ğunu bilmiyorum. Çünkü misvak kullanmanın meşrû‘iyetinin delîlleri genel dir, bir istisnâsı yoktur.
Buhârî Sahîh’inde Âmir b. Rabia radıyallâhu anh’ın şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “Ben Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in sayamayacağım kadar çok kez, oruçlu iken misvak kullandığını gördüm.” Buna göre başkaları için meşru olduğu gibi oruçlunun da misvak kullanma sı meşrudur.
Oruçlunun macun ve fırça kullanmasına gelince bu şu iki durumdan hâli değildir:
Birincisi, macunun mideye gidecek kadar kuvvetli olması ve kontrol edilmesinin mümkün olmamasıdır. Bu, sakıncalıdır ve kullanılması caiz değildir. Çünkü orucun bozulmasına yol açar. Harama yol açan şey de, haramdır.
Lekit b. Sabre’nin rivâyet ettiği hadiste Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurmuştur: “(Abdest alırken) oruçlu olmadıkça burna su almada mübalağa et.”
Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem burna su alırken mübalağa yapılmasın dan (suyun iyice çekilmesinden) sadece oruç durumunu istisnâ etti. Çünkü oruçlu iken burna su almada mübalağa ettiği zaman su karına gidebilir. Bu nunla da oruç bozulabilir.
Deriz ki: Fırça ve macun midesine gidecek kadar güçlü/ etkili ol duğu zaman bu durumda onu kullanması câiz değildir veya asgari miktarda kullanmalıdır. Deriz ki: Bu, mekruhtur. Ancak bu derece kuvvetli olmadığı ve bu ikin ci durumda ondan sakınmak mümkün olduğu zaman kullanmasında bir sakın ca yoktur. Çünkü ağzın içi vücudun dışı hükmündedir. Bu sebeple kişi ağzını su ile çalkaladığı zaman bunun orucuna bir zararı olmaz. Şayet ağzın içi vücu dun içi hükmünde olsaydı oruçlunun ağzını çalkalaması yasaklanırdı.
[el-Fetâvâ, 1/512-513 ]
Kaynak: http://www.tevhidvesunnet.com

Sabah Ezânını İşittiği Hâlde Yemeye İçmeye Devam Eden Kişinin Orucunun Hükmü


İmâm Abdulazîz b. Abdillah b. Bâz rahimehullah’a soruldu:
Soru: Sabah ezanını işiten ve yemeye içmeye devam eden kimsenin orucunun şer‘î hükmü nedir?
Cevap: Yüce Allah’ın: “Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırdedilinceye kadar yiyin, için sonra akşama kadar orucunuzu tamamlayın." [2/Bakara, 187]  buyruğu sebebiyle bir müminin, fecrin doğduğunu (tanyerinin ağarmaya başladığını) kesin olarak anladığında ve tuttuğu oruç da Ramazan, adak ve keffâret gibi farz bir oruç olduğunda, kendisini yemekten, içmekten ve orucu bozan diğer şeylerden uzak tutması vâcibtir.
Ezanı işittiği ve müezzinin de sabah olduğu için ezan okuduğunu bildiği zaman kendisini yemekten içmekten uzak tutması vâcib olur. Eğer müezzin fecrin doğuşundan önce ezanı okursa, tan yerinin ağarmaya başladığını kesin olarak anlayıncaya kadar yemesi ve içmesi câizdir ve yemekten kendini alıkoyması vâcib de ğildir.
Müezzinin durumunu, ezanı fecrin doğuşundan önce mi, sonra mı okudu ğunu bilmezse, kendisi için evla ve ihtiyata uygun olan, ezanı duyduğu zaman yemekten ve içmekten kendisini uzak tutmasıdır. Fecrin doğduğunu bilmediği için ezan esnasında bir şey yerse veya içerse ona zarar vermez.
Malumdur ki elektrik ve ışıkların aydınlattığı şehirlerin içinde oturan bir kimse, tanyerinin ağarmaya başladığı anı gözüyle tesbit edemez. Fakat onun, fecrin doğuşunu saat ve dakika olarak belirleyen takvimlere ve ezana göre hareket ederek ihtiyatlı olması gerekir. Böyle davranmakla o, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Sana şüpheli geleni bırak, ancak şüpheli olmayanı al” ve “Kim şüpheli şeylerden sa kınırsa dinini ve ırzını korumuş olur.” sözleriyle amel etmiş olur.
Başarılı kılan Allah'tır.
[Kitâbu’d-Da’va, 2/165-166]
Kaynak: http://www.tevhidvesunnet.com

Ramazan Dolayısıyla Tebrikleşmek Câiz midir?


Allâme Şeyh Sâlih b. Fevzân el-Fevzân hafizehullah’a soruldu:
Soru: Ramazan ayı girdiği zaman pek çok kimsenin birbirlerini şu sözlerle tebrik ettiklerini duyarız: “Ramazanınız mübârek olsun.” Bunun dînde bir aslı var mıdır? Bize bir fetva veriniz.
Cevap: Ramazanın girişi münâsebetiyle tebrikleşmekte bir sakınca yok tur. Çünkü Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem de ashâbına Ramazanın girdiğini müjdeler ve onları sâlih ameller işlemeleri için teşvik ederdi. Allah teâlâ şöyle buyurmuştur: “De ki: Ancak Allah’ın lütuf ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp durduklarından daha hayırlıdır.” [Yûnus, 58]
Bu ay münâsebetiyle tebrikleşmek ve gelişine sevinmek, iyilik ve hayır yap ma arzusuna delâlet eder. Selef, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’i taklit ede rek, Ramazan ayının gelişini birbirlerine müjdelerdi. Nitekim Selman’dan gelen uzun hadîsinde Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Ey insanlar! Büyük ve mübârek bir ay sizi gölgelendirmiştir...”
[el-Muntekâ, 3/123]
kaynak: http://www.tevhidvesunnet.com


Felçli Kimsenin Oruç Tutmaması Câiz midir?

İmâm Abdulazîz b. Bâz rahimehullah’a soruldu:

Soru: Bir adam var; vücudunun yarısı felç oldu. Oruca gücü yetmi yor. Oruç tuttuğu zaman hastalığı şiddetleniyor. Vücudunun diğer kısmı da etkileniyor. Bu adam için ne dersiniz?

 Cevap: Uzman hekimler hastalığının iyileşme ümidi bulunmayan bir hastalık olduğuna karar verdikleri zaman, senin oruç tutmaman ve Ramazanın her bir günü için bir fakiri doyurman gerekir. Bunun miktarı hurma veya pirinç gibi ülkenin yaygın olarak kullanılan yiyeceğinden yarım sa’ (1,5 kilogram)dır. Bunu ona sabah veya akşam verdiğin zaman yeterli olur. Fakat doktorlar bu hastalığın iyileşme umudunun olduğunu söylerse, yemek yedirmen olmaz, sana vâcib olan Allah şifa verdiği zaman bu oruç ları kaza etmendir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Sizden her kim hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza eder.” [2/Bakara, 185] Allah teâlâ’dan sana her türlü kötülükten şifa bulmanı nasîb etmesini ve sana isâbet eden sıkıntıları, günahlarını temizleyen bir keffâret kıl masını ve sana güzel bir sabır verip mükâfatını lütfetmesini dilerim. Şüphesiz o kendisinden istenileceklerin en hayırlısıdır. Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. [Mecmû‘u Fetâvâ ve Makâlât Mutenevvia, 3/234-235]

Kaynak: http://www.tevhidvesunnet.com